Bloglar arası etkinlikler, çook eskilerden beri hoşuma gidiyor. Bugüne kadar çok sayıda blog etkinliğine de katılmışlığım var. Geçenlerde Happy Box kavramını hayatımıza sokan Melodram'ın etkinlik duyurusunu görünce hemen katılmak istedim. Çünkü zaman uzun zamandır şöyle güzel bir etkinlik olsa da katılsam diyordum. :) Melodram sesimi duymuş olmalı! :) Şimdi ise yeni yıl kutularımız hazır ve eşleştirmeler gerçekleştirildir. Yakında kutularımız yola çıkacak ve mutluluk dorukta olacak.^^^Minik hediyeler ile birbirimizi mutlu ederek mutluluğumuzu çoğaltacağız. Benim kutum ise henüz tamamlanmadı. Büyük oranda hazır ama hala almak istediklerim var. Bu ara da şu sevimli blog ile eşleşmişim. ^^ Kore dizilerinden hoşlanan biri olarak çok sempatik buldum. 


Yazmadığım uzun süre içerisinde neler yaptığıma gelecek olursam, son sürat ev ve çeyiz hazırlıklarına devam. Detaylı olarak çeyiz yazıları yazmak istemiyorum ama şuan boya rengi seçimi ile meşgulüz. Açık renkler istememize karşın son derece kararsızız. Size boya seçiminde tek tavsiyem beyaz ışık altında renklere bakın. :) Sarı ışık çok yanıltıyor. Ancak evinizde daha çok sarı ışık kullanacaksanız durum değişebilir tabi. 

Sanırım sonraki yazım, Happy Box paylaşımı olacak ve yeni yıl için güzel dileklerimi mutlulukla ileteceğim. 


Bugüne kadar hiç çelik kapı seçimi yapmadım. Hiç incelemedim ihtiyacım da olmadı. Şimdi kendi evimiz için çelik kapı seçmemiz gerekince eyvah dedik çeşit çok neye dikkat etmeliyiz ki? Hem renk çok, hem model çok, hem tarz çok hem de her kapının sağlamlığı, güvenliği, malzemesi farklı farklı... ee fiyatlar da çeşit çeşit ve bize 2 adet çelik kapı gerekiyordu. 
Bursa'daki neredeyse bütün çelik kapı satan dükkanları gezdik. Çelik kapı alırken dikkat edilmesi gerekenler arasında ilk sırada gelenin fabrika satış mağazalarını ziyaret etmek olduğunu belirtmeliyim burada. Çünkü en uygun fiyatları onlar veriyor.

çelik kapı, çelik kapı seçmenin zorlukları, çelik kapı seçerken nelere dikkat etmek gerek

Biz evimizi ağırlıklı olarak beyaz tasarlıyoruz. Mobilya ve perde gibi detaylar ile renklendirmeyi düşünüyoruz. Çelik kapı ise doğrudan salona açıldığı için adeta odanın dekorasyonunu etkiliyordu ve uyumu çok önemliydi. Zemin beyaza yakın bir ton duvarlarda öyle, kapı ile zıtlık mı yaratsak diye çok düşündük ama sonuç olarak yine beyaz bir kapıda karar kaldık. Metalik detayları olan hoş sade bir kapı. İki kat içinde aynı modeli tercih ettik. 

Gelelim çelik kapı alacak olanlara tavsiyeler neler olmalı kısmına:) Kimin ihtiyacı olur ki böyle bir bilgiye derdim önceden olsa ama bizim çok ihtiyacımız oldu. Genellikle çelik kapı fiyatları nakliye ve montaj ile birlikte oluyor. Hatta eşik mermeri de fiyata dahil oluyor. Bazı yerler mermeri dahil etmeyebiliyor. Bauhaus'tan aldığınızda ise montaj da nakliyede fiyatın dışında. Ekstra ödeme ile nakliye de isteyebiliyorsunuz. Bizim en beğendiğimiz kapı modeli da Bauhaus'ta oldu. Üstelik kalite ve fiyat dengesi çok karlıydı. Montajı nasıl ayarlarız diye tereddüt etsek de satın aldık. Kendi aracımız ile nakliyesini gerçekleştirdik. Zaten aracınıza yüklüyorlar orada taşıma derdi olmuyor. Montajını da nişanlım kendisi yaptı. Çok marifetli mübarek, olur olmaz her iş gelir elinden. Sonuç olarak diğer mağazalarda nakliye ve montaj fiyatı hariç 1200 TL seviyesinde olan kapıyı 700 TL'ye aldık ve karlı olduğumuzu düşünüyoruz :)

Ama bir de şunu belirteyim, bizim kapılarımızın güvenlik özellikleri çok da önemli değildi. Bina girişine başka kapı alınacak ve binada müstakil olduğu için daire kapıları çok önem taşımıyor. Eğer sokağa açılan kapı alacaksanız, birbirinden ilginç kilit sistemleri var bunları tercih etmeniz gerek. Birde kanat kalınlıkları çok önemli kapılarda. En yükseği 9 - 10 cm oluyor sanırım. Bizim aldığımız da 9 cm falan. Çok daha inceleri var ama kalını makbulmüş bilginize. :)



Bazı şeyleri çok sorgulamak, cevap alınacağı anlamına gelmiyor. Hele de insan davranışları ise sorgulanan, cevabın olmamasından doğal bir şey yok. İnsanlar konuşmayı çok seviyorlar. Hayır, hayır. Yerli yersiz ve düşüncesizce konuşmayı çok seviyorlar. Biz hep böyle bir millet miydik? Hayır, tabi ki değildik ama kültürümüzden uzaklaşınca ahlakımızı da yitirdik. Başka milletlerin kendi çocuklarına uygulamadığı eğitim sistemlerini ülkemize Avrupa tipi, Amerika tipi diye getirip uygulayınca, bugün belli bir yaşın üzerindekilerde bu yapı ortaya çıktı. Ben böyle düşünüyorum en azından. 

akrabalık ilişkileri, kalp kırmak, kırılan kalp, mutsuz insanlar, kötü kalpliler

Sadede gelecek olursam. Akrabanın akbaba olup olmadığını düşünüyorum. Çok konuşuyorlar yahu olur olmaz. Mutsuzluğumuz ile mutlu olanlara anlam veremiyorum. Kalp kırıp kırıp rahat uyuyanlara anlam veremiyorum. Başarısızlığımıza sevinenleri anlayamıyorum. Şimdi anlatacaklarım kendimi övmek için değil, sadece yazarak olaylara dışarıdan bakıyorum aslında. Durum değerlendirmesi yapıyorum. Ben Anadolu Lisesi kazandığım dönemde, bu çok da kolay bir şey değildi. Şehrin en iyi 5. okulu falandı kazandığım aslında ama bu çevremdeki herkes için çok çok büyük bir başarıydı. Çünkü daha önce hiç kazanan duymamıştık. Sonra üniversiteyi de kazandım. Üzerine aynı anda bir bölüm daha okudum. Üniversite kazanmak da şimdikine göre bir nebze daha zordu. Bunu da kontenjanların çok daha düşük olmasına bağlıyorum. Akraba ve komşularımız arasında hatta okulda en başarılı öğrenci statüsündeydim. Bununla birlikte kuzenlerim ve liseye kadarki arkadaşlarım, üniversite kazanmakta zorlanmış, tekrar tekrar girmiş olmamış, sonra kıytırık bir iş bulmuş ama dünyayı yönetiyormuş gibi havalara sahip olmuşlardı. Bense şuan okuduğum bölümler ile alakasız bir iş yapıyorum ve çevremdeki kıt insanlara göre işsizim. Arkamdan sıkça diyorlar ki; "Hani çok zekiydi, çok iyiydi dersleri, niye iş bulamıyo? Boşuna okuttular o kadar para harcadılar, evde boş oturuyo?" 
Hatta yetmedi, kardeşimi kötülüyorlar. Çünkü benden sonra çevremizde aynı seviyeyi yakalayan tek kişi kardeşim oldu. Makine mühendisliği okuyor ve okulu bu sene uzadı. demediklerini bırakmıyorlar. Çocuk başka şehirde okuyor, nasıl olsa cevap veremez diye: "Dersleri çok kötüymüş, daha birinci sınıftan dersi varmış, okulu bitiremezmiş, hiç bir iş yapmıyormuş, boşuna okuyormuş." falan filan. 
Tüm bu konuşmaları her zaman duymanın verdiği sinirle, bu akşam bazı akrabalarıma biraz ters konuşmuş olabilirim. Muhtemelen onların umrunda bile olmamıştır. Belki biraz kızmışlardır ama her zaman kızan ben olmak istemiyorum. Onlar yukarıdakini aşağıya çekmenin derdinde. Yukarıya çıkamıyorlar çünkü. Ben sustukça da kendilerini haklı sanıyorlar. Kalp kırmadan ciddiye alınmıyorum. Biraz dişli görünmek gerekiyor yani. Ama diğer taraftan ben rahat uyuyamayacağım mesela bu gece. Birinin kalbini kırmış olmak bana kendimi iyi hissettirmiyor çünkü. Mutsuz oluyorum. Vicdan azabı çekiyorum. Oysa onların bana aynı şeyi yaptıklarında mutlu olduklarına eminim. 
Siz kalp kırınca ne hissediyorsunuz hiç düşündünüz mü? Ben son zamanlarda bunu daha çok düşünmeye başladım. Çünkü kalp kırmak en büyük günahlardan biriymiş. 

Gün içerisinde aklıma geliyor bazı şeyler. Diyorum ki blogta bahsedeyim bundan. Sonra biraz çalışayım zaman kaybı olmasın en son bloga bakarım diyorum. İşim yazmak olunca, bütün gün kelimelerle oynayınca pilim bitiyor benimde. Sıra bloguma geldiğinde cümlelerin sonu gelmiyor. Adeta alakasız iki cümleyi birleştirmişim gibi yazmaya başlıyorum. Sonra da olmaz bu iş böyle deyip bırakıyorum.

evlilik, çeyiz, ev hazırlığı, fayans seçimi, banyo dekorasyonu, kalebodur, seramik, seramiksan, onix granit, carrera seramik, akcaagac parke

Genel olarak hayatımdan bahsedecek olursam ise evimizi hazırlama derdine düştük. Mutfak dolapları ile uğraşıyoruz. Bir yerde tasarlattık. Çok da içimize sindi aslında. Country tarzı beyaz mat dolaplar olacak ama Country daha çok güllü dallı romantik ve klasik bir tarz. Benim asıl hayranı olduğum İskandinav tarzı. Bu yüzden kulplarını siyah seçeceğim. Sözleşmeyi imzaladığımızda çizimi de alabileceğim. O zaman paylaşırım burada da. Fiyat biraz yüksek gibi geldi bize. 12 bin tutuyor dolaplar ve ahşap tezgah. Gerçi bir yerde daha hesaplattık o daha da yüksek fiyat verdi. Üstelik tasarımı da içime sinmiyordu. Ahşap tezgah kullanan biri de yorum yapsa mesela ne kadar da güzel olur ya. ^^

Mutfak dolaplarına ek olarak, oldukça fonksiyonlu bir çamaşır makinesi dolabı yaptırıyoruz. Çamaşır makinesinin içinde yer alacağı dolabın yan tarafından ütü masası çıkacak. Böyle dik bir şekilde ütü masasının toplandığı mekanizma olacak. Pinterest'te görmüştüm nasıl yaptırırız, bunu yapabilecek birini bulabilir miyiz diye kara kara düşünüyorduk ki adam zaten daha önce yapmış bundan. Resimlerini de gösterdi. Biz de beğendik. Yerden tasarruf ederiz bu şekilde diye düşündüm. Hem çamaşır makinesini de kurutmalı almayı düşünüyorum. Böylece aynı noktada çamaşır işini halledebilirim. Bütün eve yayılmama gerek yok. :)

evlilik, çeyiz, ev hazırlığı, fayans seçimi, banyo dekorasyonu, kalebodur, seramik, seramiksan, onix granit, carrera seramik, akcaagac parke
Seramiksan Carrera White

Hı bir de fayansları da seçtik hatta geldi fayanslar ama ustayı bekliyoruz. Evimiz iki katlı olacak. Birinci katta tuvalet olacak ikinci katta ise banyo. Tuvalet için 60x60 ölçülerinde granit aldık. Üç boyutlu ve ayna gibi parlak bir görünümü var bu granitlerin. Ama çok da ağırlar. Usta biraz korkuyor gibi yapmaktan. Eskiden olduğu gibi küçük fayanslar da kalmamış üstelik. Hep böyle büyük parçalar var artık. Tuvalet için seçtiğimiz granitler, beyaza yakın mermer görünümlü. Banyo için seçtiklerimiz ise daha beyaz ve sanırım onlar seramikti. Yine mermer görünümlü olacak. Çok renkli, desenli ve göz karıştıran fayanslardan hoşlanmadığımız gibi zaten alanımız dar olduğu için desenler yersiz olacaktı. Biz de mermer görünümünü tercih ettik. 

evlilik, çeyiz, ev hazırlığı, fayans seçimi, banyo dekorasyonu, kalebodur, seramik, seramiksan, onix granit, carrera seramik, akcaagac parke
Resimlerde resmen birbirinden farksız görünüyorlar ama gerçekte böyle değil. Tam da bu sebeple hiç bir markanın fayans kataloğuna ulaşmak mümkün olmuyor. Resimler insanı yanılttığı için yanlış karar veriliyor. Bunu da bu süreçte öğrendik. :)
Seramiksan Onix Nanotech White
Seramiksan Akcaagac

Yatak odalarının olduğu katta yerden ısıtma sistemi var. Bu yüzden parke değil de parke görünümlü kalebodur seçmemiz gerekiyordu. Onu da yine beyaza yakın griye dönük bir renk seçtik. Maalesef resimleri elimde yok çekmek aklıma gelmemiş ama internetten bulmaya çalışırım içimi döktükten sonra. :)

Bir taraftan da ufak tefek şeyleri halletmeye çalışıyorum ama araştırmadan bir şey almak istemiyorum. Melese yorgan almam lazım. Nasıl almam gerektiğine karar veremiyorum bir türlü. Bu konu ile ilgili tavsiye alabilirsem çok makbule geçer. ^^ İnternette araştırma yaparken İpek yorgan diye bir şey gördüm. Adını sanını duymadığım markalarda vardı. Sonra İşbir 'de de olduğunu gördüm. Oradan alabilirim ancak ama mantıklı bir karar mı olur bilemiyorum. İddialara göre en sağlıklı yorganmış. Bir yorgan için bu kadar çok düşünülür mü demeyin. 70 liraya da yorgan var 700 liraya da. Önemli olan benim için kullanışlılığı, sağlıklı olması. 

Mutfak gereçlerine de bir ara değineceğim ama şimdi size çok çeyiz yüklemesi yapmak istemiyorum. :)

Hoşçakalın.

Ne kadar da karamsarmışım. Uzun zamandır yazamamamın sebebi, nişan telaşımın olmasıydı. Gerçi hala çok yoğunum ama büyük kısmını atlattık şimdilik. Tam da istediğimiz gibi isteme töreni ve kısa süre sonra da evde basit bir şekilde nişan törenimiz oldu. Gerçekten her şey istediğim gibiydi. Nişan pastasını saymazsak tabi. Felaket bir pasta ile karşılaştık ve onu kesmek istemedim. Pastaneden hazır küçük süslü bir pasta alarak onu kestik. O da çok canımı sıkacak bir durum değildi yani. 

Nişandan sonra kuzenlerimiz ile birlikte bir gece kulübüne eğlenmeye gittik, ki bu aslında en güzel kısmıydı. Gerçek anlamda çok eğlendik ve bu güne gelene kadar yaşadığımız stresi atma fırsatı bulduk. 

nişan, telaş, evlilik, hayaller, liverpool, ingiltere, gelecek, şükür, şükretmek, dua etmek, hayırlısı
Gelip geçti telaşlar, şimdi yenilerine yol alıyorum.
Şimdi nişanımızın üzerinden neredeyse bir ay geçti. Ne hissediyorum diye sorarsam kendime, derim ki hiç bir şey. :) Yani ne hissetmem gerektiğini de bilmiyorum aslında. Tek fark parmağımdaki yüzük ve birbirimizin ailesi ile daha sık görüşmemiz. 

Hı bir de güzel haberim var. Aslında en güzel kısmı olabilir bu. Hani İngiltere hayali falan diye bahsetmiştim ya önceki yazılarımda. Hem evlenip hem onu gerçekleştirmenin yolunu bulduk. :) Sanırım düğünü erken yapıp, doğrudan İngiltere 'ye yerleşiyoruz. Yerleşiyoruz derken şimdilik planımız sadece 2 - 3 yıl kalmak. Gideceğimiz şehir ise Liverpool. Üstelik ailelerimiz de destekliyor ki bu benim ailem için biraz şaşırtıcı bir durum. :) 

Her şey beklediğimden çok daha güzel gelişiyor. Bazen bazı işlerimde şükretmenin faydasını gördüğümü hissediyorum. Sık sık dua etmenin ve şükretmenin bir getirisi olarak karşıma ummadığım ama hayırlı olan kapıların çıktığını hissediyorum. Bazen plan yapmadan hayırlısını isteyip beklemek gerekiyor galiba. 

Şuan tek sorunum "hem ağlarım hem giderim" sendromu. Böyle diyorum ben bu hisse. Mesela evimdeki son Kurban Bayram 'ımdı. Kısa sayılabilecek bir süre sonra başka bir eve evim diyor olacağım. Bir de ailesinden hiç ayrı yaşamamış biri olarak, evlenir evlenmez başka bir ülkeye gitmenin zorluğu var. Psikolojik olarak zorlanacağımı düşünsem de, "Rabbim hayırlısını göster" diyorum. İçime su serpiliyor. Nasıl olsa hayırlı olan olur, zorlansam da karşılığını alırım, ağlasam da bir gün gelir boşuna ağlamışım gerek yokmuş derim, diye düşünüyorum. Böyle olunca zorluklara katlanmak daha kolay oluyor. 

Şimdilik havadislerim de kendime notlarım da bu kadar. Uzun zamandır yazamayınca önemli detayları unutmuş olabilirim. Muhtemelen unuttum. :)


Önceki yazıyı sinirle yazınca biraz karışık olmuş sanki. Doğru ifadeler kullanamamışım. Şimdi durum şöyle oluyor. Biraz çevre baskısıyla olsa da evlenmeye karar verdik biz. Zaten 6 yıllık bir ilişkimiz var. Mutlaka bir gün evleneceğiz ailelerimiz de hevesliyken evlenelim dedik. Eğer bu kararı bu yıl vermemiş olsaydık, birlikte İngiltere 'ye gitme planlarımız vardı. Gerçi bugüne kadar çeşitli sebeplerle hep erteledik. Neyse evlilik kararıyla birlikte, ailelerimizi tanıştırdık. Sevgilim ve ailesi bize geldi. Sorunsuz gayet güzel bir geceydi. Amma ve lakin isteme, söz, nişan, kına, düğün diye uzayan bir liste var ve haddi olmayan herkes baştan sonra tamamı için fikrini belirtmeye başladı. Yok isteme olmadan nişan hazırlığı olmazmış, söz sandığı alınmazsa olmazmış, nişan bohçasına her şeyden üçer beşer alınsınmış, uyku seti olmazsa olmazmış, nişanda söz kelepçesi takılcakmış en kalınından aldırsaymışım, kaç tane bilezik istemişiz kaç gramlıkmış, çok isteseymişiz hakkımmış. Boğuluyorum sandım ya da çıldırıyorum. Mal satıyoruz sanki ya da başlık parası istiyoruz. Ay bide damadın kahvesine tuz atmadan olmuyomuş. 

çevre baskısı, aile baskısı, mahalle baskısı, dedikodu, hadsizler, komşu teyzeler, nişan töreni, düğün töreni, kız isteme,bu bir yolculuk

Bunlardan sıkılıp önüme gelen herkese bağırmaya başlamıştım. Resmen evlenmeye karar verdiğimize pişman ettiler. Kötü olan tarafı ailemde bunların etkisinde kaldı. Bu sefer onlarda bu tip şeyleri konuşmaya başladılar. Ben bağırıp çağırınca bu sefer evlenmek istemiyo mu neden mutsuz demeye başladılar. Mutsuzum çünkü kimsenin fikrini sormuyorum, akıl istemiyorum ama gelip gelip aynı şeyleri söylüyolar. Düğün gibi salonda şaşalı nişan töreni yapmam için baskı yapıyolar. Nişan benim değil sanki onların. Gelinliğin pembe versiyonunu giyip, düğün salonunda Ankara'nın bağlarında göbek atmak istemiyorum ben. Zaten düğünde falan olcak onlar mecbur. O da olmazsa evlatlıktan reddetcekler artık. 

Sonuç olarak bu dış etkenlerin iyice sınırı aşması ve ailemin de onların etkisinde kalması ile evlenmekten vazgeçme aşamasına geldik. Dedik her şeyi bırakıp gitsek mi? Ama ne olursa olsun anne babalara kıyılmıyo ki. Kendilerince iyiliğimizi istiyolar ama çocuk olarak görmeyip fikirlerimize saygı gösterseler zaten orta yolu bulcaz. Ki bulduk da zaten. 

Perşembe günü istemeye geliyolar. Heyecanlı değildim sakin ve mutluydum. Çağırmadığım halde bana akıl vermeye gelen kuzenlerim psikolojimi kurcaladı kurcaladı gitti. Sanırsınız on kere evlenip ayrılmışlar. Neyse onları bir de burada anlatmak istemiyorum çok sinirliyim. Artık perşembeden sonra mutlu mutlu yazarım umarım.

Okuyup da aşağıya bişeyler çizittirdiğiniz için çok teşekkür ederim. İşte blog yazmanın güzellikleri. Birilerinin duyduğunu bilmek çok güzel. 

Çok pişmanım, köpekler gibi pişmanım. Kaçıp gitmek istiyorum. Annem babam üzülmesin diye ertelediğim, tereddüt ettiğim İngiltere planı geliyor aklıma. Çekip gidesim var. Böyle her şeyi bırakıp gitmek istiyorum. Boğuluyorum. Altı üstü bir isteme bir nişandı. Kabusa döndü. Duymadığım laf kalmadı. En birinci kötü benim şuan. Herkese de en kötü benim. En hatalı da benim. İki taraftan da bir sürü laf duydum. Çok bişey demedim zaten ne diyebilirim. Dinledim dinledim. Oh en kötü de ben oldum. Şu tanışma işinden sonra başlayan ağlama süreci son bulmadı ama sebepler değişti. Ailemin ne istediğini anlamıyorum. Onlar da benim ne istediğimi sormuyorlar. Söz de ben nasıl istersem öyle olacaktı. Hepsi laftaymış. 
Çok daraldım, çok bunaldım. Evlilikten nefret ettim. Pişman oldum. Elimde bir imkan olsa hemen o evlilik kararını verdiğimiz ana dönerim ve İngiltere planlarına yoğunlaşırım. Şuan bile gitmeyi çok istiyorum. Kahretsin çok pahalı memleket. Kolay olmuyor ki öyle hemen gidiyorum deyip gitmek. Pat diye gidersem duyacağım lafların haddi hesabı olmayacak bir de.
Kafam çorba gibi. Sağlıklı düşünemiyorum galiba. Ağlıyorum iki de bir, boş kafayla. Ne düşüncem ki, basit bir isteme töreni ya, bir de nişan. Daha kına düğüne gelmedik bile. Gelinliğin pembe versiyonunu giyip düğün salonunda bütün gece Ankara'nın bağlarında oynamak istemediğim için yaşıyorum bunların hepsini. 

evlilik, pişmanlık, karmaşa, karışık düşünceler, aile, nişan, bu bir yolculuk

Ya her zamanki gibi ailem mutlu olsun da ben her gece ağlarım diyeceğim ya da bu kez hayatım, gençliğim elden gidiyor ben mutlu olmalıyım deyip onların mutsuzluğunu yok sayacağım. Çok zor. Bugüne kadar da zor oldu. Ben hep susan taraf oldum. Huzursuzluk olmasın, onlar mutlu olsun ben yok sayarım dedim. Ağladım ağladım ne gören ne duyan. Tamam dedim. Bugün ise sırf bu tavrım yüzünden yaşama hevesim kalmadığını görüyorum. Şayet inançsız olsaymışım intihara meyledermişim. Evim olsun süsleyeyim, bebeğim olsun partiler yapayım hevesim yok. Gerçi düğün hevesim de yok. Bu düşüncelerle çocuk büyütülür mü ki? Bu düşüncelerle bu dünyaya çocuk getirilir mi ki? 

....

Bu karamsar düşüncelerimin ardından liseden yakın arkadaşlarımdan biri aradı. Sinem. Yakın dediğime bakmayın, çoook uzun zamandır konuşmamıştık. Üniversiteden mezun olunca depresyona girmiş kimseyle görüşmemiş zor zamanlar geçirmiş falan ondan arayamamış hiç. Şimdi düğünü varmış düğününe çağırıyo. Sanki uzuun bir ara vermemişiz hep konuşuyormuşuz gibi konuştuk. Mutlu oldum. Bir de bugün yine liseden başka bir arkadaşım ile görüştüm. Onun da bebeği olmuş. Çok da şeker bir velet. Oyuncak bebek gibi bir şey. 
Bugün çok ilginç bir gün.